Hakkımızda

Hakkımızda

Hacı Yıldız:
20 Mayıs 1962 tarihinde Kırıkkale’nin Sarıkaya köyünde dünyaya geldim. İlköğretimimi köyümüzde bulunan Sarıkaya İlköğretim Okulunda tamamladım.

Ailem geçimini çiftçilikle sağlamaktaydı; ben de ilkokuldayken aileme yardım etmek için tarım ve hayvancılıkla uğraştım. Eğitim benim için çok önemliydi ancak ailem, baba mesleği olan çiftçiliğe devam etmemi istiyordu. Ailemin karşı çıkmasına rağmen içimdeki eğitim sevgisi ve insanlara hizmet edebilme aşkı, her zaman büyük bir tutku olarak kaldı. Bu hevesle 1974 yılında evden kaçıp Ankara’ya geldim ve Aspava Şöhretler Pide ve Kebap Salonu’nda komilik yapmaya başladım. İnsanlarla iç içe olup onlara hizmet etme sevgisi, işimi çabucak benimsememi sağladı. Artık eğitimden ziyade, insanlara daha iyi bir hizmet sunabilme arzusuyla işimi çok sevmiştim.

Zaman ilerledikçe kendi iş yerimi açma fikri doğdu. Biriktirmiş olduğum para ve babamın da desteği ile 1978 yılında Kırıkkale’de ilk şubemi kurdum. O dönem ruhsat alacak yaşta olmadığım için ruhsatı babamın vekaleti ile aldım. 1978-1987 yılları arasında Kırıkkale’de insanlara en iyi şekilde hizmet vermeye çalıştım. 1987 yılında tekrar Ankara’ya geldim ve şu anda Esat Caddesi No: 110’da bulunan Yıldız Aspava Döner-Dürüm-Pide-Kebap Salonu’nu kurdum. Aspava kültüründe o dönem döner ve dürüm olmamasına rağmen, bu lezzetleri menüye ilk kez ben ekledim.

Bu süreçte içimdeki eğitim sevgisi hiç sönmedi. Bu düşünceyle Ankara’daki tüm üniversiteli gençlere, uygun fiyatlarla sınırsız bir hizmet sunmaya gayret ettim. Öğrencilerle ettiğim hoş sohbetler bana sonsuz bir mutluluk veriyordu. Bu nedenle onlara ikramlar sunmaya başladım; patates kızartması, salata, cacık, çay, kahve, nescafe… Mesleğimi her zaman çok sevdim ve hâlâ da seviyorum. Yemeklerimizde kaliteden hiçbir zaman ödün vermedim.

Öğrencilerle öyle güzel anılarım oldu ki… Hafta sonları yanıma gelip, “Hacı Abi, eğlenceden geldik ama paramızın hepsini harcadık. Karnımız çok aç, burada yemek yemek istiyoruz,” dediklerinde çok mutlu oluyordum. Onlara, “Bir porsiyon yerine bir buçuk yiyebilirsiniz; paranız varsa verirsiniz, yoksa canınız sağ olsun,” diyordum. Dahası da var elbet… Akşam lokantamda yemek yiyen öğrenciler, sabah erkenden gelip, “Hacı Abi, biliyorsun akşam paramız yoktu yemeğini yedik. Şimdi okula gideceğiz ama servisi kaçırdık, bize taksi parası verebilir misin?” dedikleri günleri hiçbir zaman unutamam.

Eğer bugünlere gelebildiysem, bunda öğrencilerin hakkını inkâr edemem. Kendime her zaman şunu söylüyorum: “Parası olan verir, olmayan sonra verir; yeter ki gençlerimiz, öğrencilerimiz mutlu olsun.”